KALEMİN UCUNA DÖKÜLENLER

Her şey önce bir hayalle başladı. İlk başta anne babamın hayaliydim. Dünyaya geldim. Sonra kendim hayal kurmayı keşfettim ve kendime hayallerimden bir dünya yarattım...
10/04/2012

Bir kadın değiştiğinde…

        Okuma yazmayı öğrendiğim ilk andan itibaren tutkuyla yaptığım şeylerin başında yazı yazmak gelir. Ve ben söz konusu yazmak olduğunda kendimi de hayretlere düşürecek şekilde flörtözümdür. İlgimi çeken her konuya mavi boncuk dağıtır, onlara ümit verir ve sonra da sanki aramızda hiçbir şey yaşanmamış gibi o konudan alıp başımı gidebilirim. Ama bu sefer öyle olmadı! Son dönemde hiçbir konu beni bu kadar heyecanlandırmadı ve ilgimi bu kadar uzun süre çekemedi. Nasıl mı bunu başardı?

        Her şeyi anlatacağım ama öncesinde sizinle birlikte meditatif bir vizyon çalışması yapmak istiyorum. Bu çalışmayı yaparken küçük bir ricam olacak. Lütfen kısa bir süreliğine de olsa mantığınızı sessize alın ve "Olamaz, mümkün değil" gibi kelimeleri sözlüğünüzden çıkartın. Hazır olduğunuzda rahat bir şekilde oturun, derin bir nefes alın ve gözlerinizin yavaş yavaş kapanmasına izin verin. Şimdi sizden sloganı "Eğlen ve kazan" olan bir firma hayal etmenizi istiyorum. Bu firmada çalışan herkes "patron" ve herkes işini tutkuyla yapıyor. Firmanın değer listesinin başında sürekli eğitim ve kişisel gelişim geliyor. Firma yöneticileri çalışanlarını hayal kurmaya teşvik ediyor. Çalışanlar işe alınırken ya da terfi zamanı geldiğinde hangi okuldan mezun olduklarına bakılmıyor. Performanslarına göre, doktorası olana da, bir köyde yaşayan ve daha önce hiç iş tecrübesi olmayana da her konuda fırsat eşitliği sunuluyor. Başarılar mutlaka ödüllendiriliyor. Çalışanlar onurlandırılıyor ve değerli oldukları hissettiriliyor. Şimdi tekrar derin bir nefes alın ve acele etmeden kendinizi hazır hissettiğinizde gözlerinizi açın. Nasıldı? Mantığınızın sesini kısmakta zorlandığınız oldu mu? Böyle bir çalışma ortamı hayallerimiz için bile fazla pembe değil mi? Peki, ben size böyle bir firmanın hayal değil, gerçek olduğunu söylesem!

KARANLIK TARAFIMI KEŞFETTİM

        Her şey Ekim ayında kuzenlerim Mert ve Elçin Yıldız'ın beni bir akşam arayıp Umman ve Hindistan'a davet etmesiyle başladı. Bağlı olmuş oldukları şirketlerinin belli bir başarıyı elde etmiş çalışanlarını hem onurlandırmak hem de onlarla birlikte eğlenmek için "konferans" başlığı altında senede iki defa düzenledikleri iş gezilerinden birine beni de davet ediyorlardı. Umman için aynı şeyi söyleyemesem de Hindistan yogaya olan ilgim sebebiyle çok merak ettiğim bir ülkeydi. Ayrıca yaptığım her uzun yol, aslında benim kendi içime yaptığım bir yolculuk olduğu için bu gezinin bana kazandıracağı farkındalıkların da merakıyla kuzenlerimin teklifini hemen kabul ettim. Ve yanılmadım, daha önce bende olduğunun farkında bile olmadığım bir yönümle karşılaştım bu gezide: "kibir". Eğer daha önceleri kibirli olduğumu fark etmiş olsaydım muhtemelen "Bir bu eksikti" der, sonra da acı gerçeği karaları bağlayarak kabul ederdim. Ama çok şükür ki kendimi koşulsuz sevme yolunda güzel adımlar atmaya başladığım için bana bu karanlık tarafımı keşfettiren Sevgi Hanım'a minnet duyuyorum. İsmi gibi kendi de sevgi dolu bu özel kadın ilk tanıştığımızda bana dakikalarca işine olan aşkını ve bu işteki manevi tatminin başka hiçbir işte olamayacağını anlattı durdu. Ben de içimden gayet kibirli bir şekilde (ama kibirimden bihaber) "Hadi canım sen de! Sen benim ne iş yaptığımı biliyor musun ki? Doğrudan satış yöntemiyle kozmetik ürünleri satarak manevi tatmin mi elde ettiğini söylüyorsun bana? Ben psikolojik danışman olarak kaç ailenin, kaç gencin kalbine ve ruhuna dokunuyorum sen biliyor musun Sevgi Hanım?.."

BİR ÇOCUK ANNESİ KADARDIR…

        Bu sefer de Zehra Hanım çıktı karşıma ve aldı sazı eline: "Bir çocuk annesi kadardır. Bir kadın değişti mi bir hayat değişir. Ben bu işten sonra daha mutlu bir anne, daha mutlu bir kadın oldum. Bir işe yaradığımı hissettim. Eğer bu işi yapmasaydım, meslek seçimi konusunda çocuğuma baskı yapardım. Çünkü ben bu işle birlikte işini severek yapmanın önemini anladım. Ayrıca bu işe para için girdim, ama şimdi başkalarının hayatlarına dokunduğum için yapıyorum."

        Bu ve benzeri cümleleri orada tanıştığım birçok kadından duydum ve sonra birden aklıma, daha işini çocuklarına devretmeden yıllar önce halamın bana söylemiş olduğu bir cümle geldi: "Bu iş aynı zamanda bir sosyal sorumluluk projesi. Bu iş sayesinde daha önce çalışmamış, ekonomik bağımsızlığı olmayan birçok Türk kadını artık kendine güvenen ve ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabilen, kendi oluşturmuş olduğu takımlara liderlik eden güçlü birer kadın haline geldiler. Bunun manevi tatmini parayla ölçülemez."

ÇALIŞAN ANNENİN ÇOCUĞU…

        Kadınların çalışmasını önemsiyorum, özellikle annelerin. Genelde çalışan annenin çocuğun gelişiminde olumsuz etkilerinden bahsedilir. Evet, özellikle çocuğun ilk üç senesinde annenin işinden çok çocuğuna vakit ayırması çocuğun gelişimi için çok önemlidir. Ama anne, çocuğu ve işi arasında "denge" kurduğunda annenin çalışıyor olmasının çocuklar, özellikle ergenler üzerinde çok olumlu etkileri vardır. Ergen kız çocukları arasında yapılan bir araştırmanın sonucuna göre annesi çalışan ergenlerin, anneleri çalışmayan ergenlere göre ruhsal olarak daha sağlıklı oldukları ortaya çıkmıştır. Yuvayı yapan gerçekten dişi kuştur. Ve bu dişi kuşun kendisinin farkında olması, kendisini geliştirmesi, hayal kurması, vizyon sahibi olması, kendine güvenmesi, kendi ayakları üzerinde durabilmesi, eğlenmek ve çalışmak kelimelerini aynı cümle içinde kullanabiliyor ve uygulayabiliyor olabilmesi çocukları için çok büyük bir zenginliktir. Çünkü çocuklar ebeveynlerinin verdikleri nasihatları kulaklarına küpe etmek yerine, onların davranışlarını kendilerine örnek alırlar. O yüzden ben de öncellikle halamın ve sonrasında bu camianın bir parçası olan hem kendilerine, hem çocuklarına, hem ülkelerine faydalı olan bu değerli kadınların önünde saygıyla eğiliyorum. Çok yoğun çalışıyorsunuz ve çok güzel başarılara imza atıyorsunuz.

        Yazının başında sorduğum sorunun cevabına gelince, hani neydi beni bu konuyla ilgili bu kadar heyecanlandıran? Sizi bilmiyorum ama benim hem özel hem iş hayatım; hayal kurmak, yaptığım her işi eğlenerek ve tutkuyla yapmak, kendimi geliştirmek, kendimi ve etrafımdakileri motive etmek temelleri üzerine kurulu. Bugüne kadar da bunun hiçbir zararını görmedim, aksine meyvelerine topladım hep. O yüzden benim gibi düşünen bir "firma"nın ve çalışanlarının varlığı beni çok heyecanlandırdı.

“TÜKENMİŞLİK SENDROMU”

        Ama şunu da itiraf etmek gerekirse, yine kendimden yola çıkarak, bir tarafımda az biraz endişeli bu özel kadınlar için. Aslında endişem sadece onlar için değil tüm "çok" çalışan insanlar için. Bir Uzakdoğu felsefesi olan Yin ve Yang'i duymuşsunuzdur. Bu felsefeye göre her şeyin iki kutbu vardır. Kutuplar birbirlerini ürettikleri gibi "tüketebilirler" de. Tecrübeyle sabittir; aşkla ve sevgiyle de olsa çok yoğun tempoyla çalışmak bir süre sonra yıpratıcı bir hale gelir. Dengemiz şaşar, merkezimizden uzaklaşırız ve bir bakmışız ki ruhumuz parça pinçik olmuş ve biz "biz" olmaktan çıkmışız. Buna psikolojide "tükenmişlik sendromu" diyoruz. Bu sendromu yaşamamak için yoğun tempoda çalışan bizler kendimize sürekli olarak Atatürk'ün "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" sözünü hatırlatmalıyız. Akıl, ruh ve beden bir bütündür. Sağlam kafa için nasıl sağlam bir vücuda ihtiyacımız varsa, sağlam bir vücut için de sağlıklı bir ruha ihtiyacımız var.

RUHUMUZDAKİ YARANIN DIŞA VURUMU

        Çoğumuz bilmeyiz ya da bilir ama önemsemeyiz; bedenimizde hissettiğimiz her ağrı ruhumuzdaki bir yaranın dışa vurumudur aslında. Bu yüzden ruhumuza çok iyi bakmamız gerekir. Çok şükür ki içinde bulunduğumuz çağda artık "İş hayatındaki başarı eşittir hayattaki başarı" anlayışı artık anlamını yitirdi. Yeniçağda asıl başarı hayatımızdaki tüm rolleri bir dengeye oturtabilmek, ruhumuzu beslemek ve hayatı ıskalamamaktır. Keşke iş dünyası da bunu fark etse ve şirketler çalışanlarının ruhlarını da beslemeyi, şirket kültürlerinin bir parçası haline getirse.

        Dünyanın dualarla ayakta durduğuna inandığım için bu yazımı da yine bir dua ile bitirmek istiyorum:
"Allah'ım sen bize nefsimizin esiri olmamayı ve ruhumuzun ihtiyaçlarını duyup, bu ihtiyaçları karşılayabilmeyi nasip et."
Amin.