KALEMİN UCUNA DÖKÜLENLER

Her şey önce bir hayalle başladı. İlk başta anne babamın hayaliydim. Dünyaya geldim. Sonra kendim hayal kurmayı keşfettim ve kendime hayallerimden bir dünya yarattım...
11/04/2016

Kaçıranlar için "Duygularla Nasıl Baş Edebiliriz?"

      Hepinize sağlıklı ve mutlu bir hafta dileyerek başlamak istiyorum.

      Bir süredir sizinde duyurularımızdan takip ettiği gibi geçtiğimiz cumartesi günü Naturel Beden, Zihin ve Ruh Sağlığı Festivali'nde duygularla nasıl baş edebileceğimizi anlattım. Bugün de sizlerle bu seminerde anlattıklarımı paylaşmak istiyorum.

      Cumartesi dinlemeye gelenlere de söylediğim gibi, her seminerim benim için ayrı bir heyecandır. Ama bu seminer için ekstra heyecanlıydım. Çünkü ülke olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Acı, öfke, korku, hayal kırıklığı ve benzeri duygular artık bizim bir parçamız haline geldi. Her gün terörle ilgili korku tohumları bilinç altımıza atılıyor. Yaşadığımız ülkede çocuklarımız güvende değil. Türkiye'nin her yerinden cinsel tacize uğrayan çocukların haberlerini alıyoruz. Bu haberleri aldığımız yeterince acı değilmiş gibi bu çocuklarımıza sahip çıkılmıyor olması bizi daha da üzüyor ve öfkelendiriyor. Her gün gazetede mutlaka bir kadın cinayeti okuyoruz. Bir yandan ekonomi durgun. Hiç kimse önünü göremiyor. Ve biz de robot değiliz, İNSANIZ. Ve bu duygu bombardımanın içinde nasıl merkezimizde kalacağımızı bilemiyoruz.

      İşte bu yüzden de böyle bir süreçten geçerken duygularla nasıl baş edeceğimiz üzerine konuşuyor olmak daha bir önem kazanıyor. Duygular dediğimiz zaman kocaman bir alandan bahsediyoruz. Ne bir saatlik bir konuşmada, ne de tek bir yazıyla duyguları anlatabiliyor olmak mümkün değil. Bu yüzden seminere katılanlara kısa sürede daha fazla bilgi aktarıyor olmak adına, sizlerle daha önce paylaşmış olduğumuz, Alfred ve Gölgesi'ni izlettirdim. Daha önce izlemediyseniz, sadece 7 dakikanızı alacak bu kısa filmi izlemenizi öneririm. Hazırlayanların ve Türkçe'ye çevirenlerin ellerine sağlık.

 
Alfred ve Gölgesi (Duygular Hakkında Kısa Film)

Pazartesi gününe duygularımızı daha yakından tanımaya çalışarak devam edelim. Duygularımız gereksiz midir, bize neleri anlatmaya çalışır gibi bir çok soruya cevap olacağı görüşündeyiz... İyi seyirler.

Pınar Kobaş Eğitim ve Danışmanlık tarafından gönderildi 22 Şubat 2016 Pazartesi


      (Eğer videoyu görüntüleyemiyorsanız bu bağlantıya tıklayarak videoyu yeni sekmede açabilir ve sonrasında yazıya geri dönebilirsiniz.)

      Film, bir çoğumuzun duygulardan kaçma eğilimi olduğunu söyleyerek başlıyor. Evet, bir çoğumuz gerçekten duygularımızdan kaçıyoruz. Peki, neden? Çünkü gerçekten bazı duygularla yüzleştiğimizde acı çekiyoruz. Ve biz o acıya nasıl tahammül edeceğimizi bilmediğimiz için acıdan kaçmayı tercih ediyoruz. Ama duygularımızdan kaçıyor olmamızın tek nedeni bu değil. Duyguların yanlış, yıkıcı, bastırmamız gereken şeyler olduğu bize binlerce yıldır söyleniyor. Bu bizim kolektif bilincimizde var. Yani bu artık her hücremize işlemiş durumda. Sadece atladığımız bir nokta var ki hiç bir duygu bastırılamaz. Yok saydığımız her duygu zamanı gelince, ki o zaman genelde bizim hiç beklemediğimiz bir andır, kendini gösterir. Ya bedensel bir rahatsızlık olarak çıkar karşımıza ya da hayatımızın kaosa dönüşmesiyle. Ama bir şekilde yolunu bulur.

      Bir yandan bazı duygularımızı bastırırken bazılarına da o kadar sıkı sıkı sarılıyoruz ki, artık onlarla özdeşleşiyoruz. Bir düşünün, yıllar önce başınıza gelen ama hala aklınıza geldiğinde size sanki bugün başınıza gelmiş hissi yaşatan kaç anınız var? İşte tüm bu bastırdığımız, yok saydığımız ya da özdeşleştiğimiz duygularımız yüzünden karın bölgemiz adeta bir duygusal çöplük haline geliyor. Ve zaman içinde bu duygular ya patlıyor, ya kanımızı zehirliyor ya da bize zarar veren davranış kalıplarına dönüşüyor.

      Bir de şöyle bir pembe hayal var. Hep mutlu olalım. Hiç acı çekmeyelim, hiç üzülmeyelim. . .

      Böyle bir şey mümkün değil. Mümkün olmadığı gibi dünyaya geliş amacımıza da ters. Hepimizin ayrı ayrı bu dünyaya geliş amaçları olabilir. Ama hepimiz için geçerli olan bir şey var ki, biz bu dünyaya duyguları deneyimlemeye geldik. Bu dünyada hissettiğimiz her duygu ve bu duyguların yaşattığı her deneyim bizim tekamülümüze hizmet etmektedir. Bilgelik bizim duygularımızın birikimidir. O yüzden hepsi çok kıymetlidir. Gülmek, kahkaha atmak, neşeli olmak ne kadar sağlıklıysa, özdeşleşmeden acıyı, üzüntüyü, hayal kırıklığını yaşamak da o kadar sağlıklıdır. İyi duygu, kötü duygu, olumlu duygu olumsuz duygu diye bir şey yoktur. Bize hizmet eden, bize hizmet etmeyen ya da bize hizmetini tamamlamış duygular vardır. Bu yüzden duyguları YARGILAMADAN olduğu gibi kabul etmek, direnç göstermemek birincil yapacağımız şeydir. Özetle söylemeye çalıştığım şey, içinde bulunduğumuz süreçte merkezimizde kalabilmek için duygularımıza bakış açımızı değiştirmeli ve onların bize hizmetlerini hatırlamalıyız.

      Bilgelik dışında duygularımızın bize diğer hizmetleri:

  • Duygular hayatta kalmamız için temel içgüdülerdir. Korkuyu düşünün. Ölümle burun buruna geldiğimiz bir anda ölüm korkusu bizde kaçma dürtüsünü yarattığı için hayatımız kurtulabilir. Ya da gelecek kaygısı. . . Ben bir çay kaşığı gelecek kaygısının faydalı olduğunu düşünenlerdenim.  Çünkü , istediğimiz hayatı yaşamamız için bizi eyleme geçiren bir dürtü oluşturur.
  • Duygularımız bizim rehberimizdir. Bize kendimizle ilgili bilgi verir. İçinde bulunduğumuz süreçte hayatımızın nasıl gittiği ve neye ihtiyacımız olduğunu söyler.
  • Duygularla kucaklaşan her düşünce gerçeğe dönüşür. Duygularımız DNA'ımızın biçimini değiştirmektedir. Örneğin sevgi ve minnettarlık hissettiğimizde DNA'mız gevşerken; korku, öfke, hayal kırıklığı gibi duyguları yaşadığımızda da DNA'mız büzüşüp kısalıyor ve hatta bir çok kodunu kapatıyor. Yeniden mutluluk, sevgi ve kabul görme gibi duygular hissedildiğinde kodların kapanması duruyor ve aynı bir elektrik şalteri gibi açılıyor. Ve bunun olması için DNA'nızın bedenimizde olmasına gerek yok. Dünyanın öbür ucunda da olsanız DNA'mız bedenimizdekiyle aynı anda tepki veriyor. Bu bize evrendeki her şeyin titreşimler aracılığıyla iletişim halinde olduğunu gösteriyor. Ve biz, bizimle aynı frekansta olan insanları, olayları içimizde oluşturduğumuz titreşim alanına çekiyoruz. Bazı olumlamalarımızın, dualarımızın gerçekleşip, bazılarının gerçekleşmemesinin de sebebi budur aslında. Tüm hücrelerimize kadar hissederek ettiğimiz dualarımız, tekrarladığımız olumlamalar o enerji alanını yaratır. Ama ağzımızın söylediğini kalbimiz söylemezse o zaman o enerji alanını yaratamayız. Ve duamızı, isteğimizi gerçeğe dönüştüremeyiz.
  • Duygularımız bize insan olduğumuzu hatırlatır. Mesela, bazen duyduğumuz öfke sağlıklı bir öfkedir. Aynı tecavüze uğrayan çocuklarımız için duyduğumuz öfke gibi. Biz eğer o öfkeyi duymuyorsak vay halimize. İşte o zaman vicdanımızla aramıza bir mesafe koymuşuz demektir.
  • Ruhumuz duygularımız aracılığıyla da bizimle iletişime geçer. Örneğin, kimi zaman yeni tanıştığımız biriyle, kendimizi korumamız için, aramıza sınır koymamızı ister. Bize bunun hissini verir. Kimi zaman kendimize çok odaklanıp etrafımızdakileri ihmal ettiğimizde içsel bir huzursuzluk yaratır. Ya da bizim hayrımıza olacak, bizi hayallerimize götürecek bir fırsat çıktığında karşımıza içimizde bir coşku yaratır.

       Duygularımızı bastırdığımızda ya da özdeşleştiğimizde ne olur?

  • Yaşamımızda canlılık, coşku azalır.
  • Hem fiziksel, hem ruhsal olarak hastalanırız.
  • ". . . mış gibi" yaşarız. Çünkü kendimizden kopuk oluruz.
  • Çevremizle sağlıklı bir iletişim kuramayız.
  • Sevgiyi alamayız.
  • Kararsız oluruz ya da sağlıklı karar veremeyiz. Çünkü ne istediğimizin farkında olmayız.

      Peki, duygulara bakış açınızı değiştirmenin yanı sıra duygularla savaşmadan onlarla nasıl arkadaş olabilirsiniz?

  • Günlük yazın: Her gün (sabah ya da akşam), üç sayfa günlük yazın. İlk başta aklınıza tam içinde bulunduğunuz anda ne geliyorsa, "ama bu çok saçma" demeden yazın. Bir süre sonra kendi hislerinize dokunmaya başlayacaksınız. Acemiliği üzerinizden attıktan sonra, yazılarınızda kendinize sorabilirsiniz: Nasılım? Kendimi nasıl hissediyorum? Bedenim nasıl? Her hangi bir ağrım var mı? Bedenimin ve benim neye ihtiyacım var?
  • Hareket edin: İngilizce'deki duygu kelimesi "emotion" hareket kelimesinden gelmektedir. Duygunuzun farkında olarak, onu bastırmayarak, dans edin! Spor yapın! Ve sizi rahatsız eden duyguyu bedeninizden atın.
  • Ağlayın: Göz yaşları şifadır. İçinizdeki zehiri dışarı çıkartır. Onları bastırmayın. Eğer ağlamaya ihtiyacınız varsa bırakın göz yaşları aksın. Unutmayın ağlamak güçsüzlük değildir. Asıl güçsüzlük duygularla yüzleşmeye cesaret edememektir.
  • Vokal Çalışması yapın: Bizi rahatsız eden duyguları bedenimizden çıkarttığımız seslerle de çıkartabiliriz. "A" "O" "IM" ve "OM" sesleri size bu konuda yardımcı olacaktır. Ya da atlayın arabaya, güvenli bir yolda, açın müziği ve çığlık atın. :) Arabanız yoksa, girin yatak odanıza. Alın yastığınızı kapatın ağzınızı ve bağırın. Bu da sizi inanılmaz rahatlatacaktır.
  • Ama tüm bunların içinde en önemlisi duygularınızla yüzleşin. Bunun için sizinle kendime ve danışanlarıma uyguladığım bir egzersizi paylaşıyorum:

      İzin verin gözleriniz kapansın. Gözlerinizi kapatmak size kendinizi güvende hissettirmiyorsa lütfen yerde bir noktaya gözlerinizi sabitleyin. İlk önce ayaklarınızdan başlayarak yavaş yavaş tüm bedeninizi hissedin. Sonra, bir hafta içinde sizin hafif şekilde sinirinizi bozan/duygusal olarak canınızı yakan bir olayı düşünün. Bir bakın bu anıyı hatırladığınızda bedeninizde neler oluyor? Bu duyguyu bedeninizin neresinde hissediyorsunuz? Daha sonra o yaşadığınız duygunun karşınızda durduğunu hayal edin ya da bunu yapmak zor geliyorsa o duyguyu yaşayan halinizin karşınızda olduğunu hayal edin. Ve o duyguya, o halinize yargılamadan, üzerinde düşünmeden sadece bakın . Onu gözlemleyin ne oluyor? Kendini yerden yere mi atıyor, huzursuz bir şekilde mi duruyor? Sadece izleyin. İhtiyacınız olan süre kadar izleyin. Ve o duyguya onu gördüğünüzü söyleyin. "Seni görüyorum, varlığını kabul ediyorum. " Bu cümleyi söyledikten sonra nasıl bir değişiklik oluyor bir bakın. Bir süre daha orda kalın. Sonra ona teşekkür edin size hizmeti için ve sorun size ne anlatmaya çalışıyor? Kendinizi zorlamadan size söylediğini duymaya çalışın. Son olarak eğer isterseniz ve/ve ya kendinizi hazır hissederseniz hizmeti için yeniden teşekkür edin ve artık ona ihtiyacınızın olmadığını, ondan özgürleşmeyi seçtiğinizi söyleyin. Bunu söyledikten sonra bir bakın bakalım bedeninizde, sizde neler oluyor. Kendinizi hazır hissettiğiniz gözlerinizi açabilirsiniz.

      Bugün ve cumartesi günü paylaştığım bu bilgelerin hepimizin ve bütünün en yüksek hayrına olması dileği ile.

      Pınar Kobaş Sıçrar