KALEMİN UCUNA DÖKÜLENLER

Her şey önce bir hayalle başladı. İlk başta anne babamın hayaliydim. Dünyaya geldim. Sonra kendim hayal kurmayı keşfettim ve kendime hayallerimden bir dünya yarattım...
22/01/2013

Hatalarım Kabulümdür

        2013 güzel geldi, hoş geldi, gelir gelmez de bana ilk dersini verdi. Birinci dersin konusu: Hatasız kul olmaz, hatalarınla sev kendini.

        Orhan Baba'nın "Hatasız Kul Olmaz" parçasında çok içten bir haykırış vardır hepimizin temel ihtiyacını dile getiren; hatalarıyla sevilmek, olduğu gibi kabul edilmek ya da daha geniş anlamıyla koşulsuz sevilmek. Aslında çok büyük bir laftır koşulsuz sevilmek ve karşılanması da çok zor bir ihtiyaç. Sadece anne ve babaların çocuklarına tam anlamıyla verebildiği söylenen ama onların bile kimi zaman hakkıyla vermekte zorlandığı bir sevgi türüdür. Çünkü anne baba kimliği giydirilmeden önce en nihayetinde onlar da insandır ve kendilerinin bile farkında olmadığı geçmişlerinin yükleri vardır sırtlarında.

        Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi, geçtiğimiz Kasım ayında kongre bahaneli bir Amerika kaçamağım oldu. Bu kaçamak esnasında San Diego'daki Seaworld'e gittim. Seaworld'e gidenler bilirler ki oranın tek bir süperstarı vardır, o da siyahlı beyazlı kocaman cüssesiyle muhteşem gözüken katil balina Shamu'dur. Kardeşim aynı saatlerde yunuslarla havuza gireceği için Shamu'nun büyük gösterisini izleyemedim ama arkadaşlarıyla yaptığı küçük bir gösteriyi izleme fırsatım oldu. Bu gösteride daha çok eğitmenler bize Shamu ve diğer katil balinaları nasıl eğittiklerini anlattılar. Gösteriyi izlerken hem eğitmenlere hem de her komutu yerine getiren balinalara hayran kaldım. Yalan yok, bir an çocuklarına söylediklerini yaptırmak için neredeyse kırk takla atan anne babalar geldi aklıma ve kıs kıs gülmekten kendimi alamadım. İşte tam o sırada yavru balinalardan biri verilen komutlardan birini yerine getirmedi. Ben "Eyvah! Şimdi ne olacak?” derken, eğitmen cüssesiyle yaşı ters orantılı olan bu yavru balinaya sevgi ve şefkatle "It's ok to make mistakes" dedi, yani üç aşağı beş yukarı Türkçesi "Hata yapabilirsin ve bu benim kabulümdür." O an benim için dünya durdu ve eğitmenin bu cümlesi benim içime işledi. Sanki o cümle yavru balinaya değil de bana söylenmişti.

KENDİMİZİ HATALARIMIZLA SEVEBİLİYOR MUYUZ?

        Tabii aradan iki ay gibi bir süre geçti, İstanbul'un girdabı beni yine içine çekti ve bu söz de benden uçup gitti. Ama geçen akşam bir şey oldu. Yapmamam gerektiğini düşündüğüm bir hata yaptım ve kendime inanılmaz kızdım. Tam kendimi hırpalamaya başladığım sırada, Shamu'nun eğitmeninin sesini duyar gibi oldum: "It's ok to make mistakes”. Dondum kaldım, sonra döndüm içime baktım ve kendimi şu soruyu sorarken yakaladım: Karşı tarafın beni hatalarımla sevmesini beklerken, ben kendimi hatalarımla sevebiliyor muyum?

        Daha bu soruya cevap vermeye fırsat bulamadan arka arkaya başka sorular gelmeye başladı zihnime:

        “Ben çocukken ailem hatalarımı ne kadar tolere ediyordu?“
        “Yaptığım hatalar karşısında ailem nasıl tepki veriyordu?”
        “İçinde yaşadığımız toplum hataları ne kadar tolere edebiliyor?”
        “Yapılan hatalar karşısında toplum nasıl bir tepki veriyor?”

SUÇ, GÜNAH, KUSUR…

        İçimden bir ses bu soruları cevaplamadan önce hatanın sözlükteki anlamına bakmamı söyledi. Ben de biraz oflaya poflaya, “Anlamını gayet iyi bildiğim bir kelime için sözlüğe bakmaya ne gerek var” diye söylene söylene baktım Türk Dil Kurumu'nun sözlüğüne. Benim o çok bilmiş iç sesim tabii ki yine haklı çıktı. Anlamını bildiğimi sandığım hata kelimesinin sözlük anlamının “suç, günah ve kusur” olduğunu okuduğumda afalladım. Ve kendime sorduğum soruların cevapları bir bir domino taşları gibi zihnime tak tak tak tak diye düşmeye başladı. Çocukluğumdan itibaren hatasız davranmaya programlandım, doğal olarak da bir sürü “error” verdim. Verdiğim “error”ler karşısında pek de hoş tepkiler almadım. Topluma baktığımda toplum da ailemin hem aynası hem de aynısıydı. Peki, hata yapmayı hem dini hem ahlaki hem de yasalara aykırı bir davranış olarak tanımlayan bir toplumun güzide bir evladı olan benim, kendimi hatalarımla sevebilmem ne kadar mümkündü?

SUYA ATLAYAN 1. PENGUEN OLMAK!

        İç sesim yine araya girdi ve hata ile ilgili İngilizce kaynaklar araştırmamı söyledi. Bu sefer hiç söylenmeden dediğini yaptım ve karşıma şu anda nurlar içinde yatan Randy Pausch çıktı. 2008 yılında pankreas kanserinden vefat eden Amerika'nın efsane profesörünün insanın yüreğine dokunan bir hikâyesi var. Merak edenler her hangi bir kitapçıya gidip "Son Konuşma" adlı kitabını alabilir ya da benim gibi sabırsız olanlar konuşmalarını Youtube'dan dinleyebilirler. Benim asıl bu efsane profesörü yazmamın sebebi ise onun hata yapmayı "öğrenmek için bir fırsat" olarak gören farklı bakış açısıdır.

        Pausch, Carnegie Mellon Üniversitesi'nde vermiş olduğu bir derste öğrencilerinden ulaşılması zor bir hedef belirlemelerini istiyor ve bu hedefi geçekleştirmek için de girişimde bulunmaları konusunda teşvik ediyor. Hata yapmaktan ve başarısız olmaktan korkmamaları gerektiğini de ekliyor. Dönemin sonunda da en fazla riske giren ve hedefine ulaşamayan takıma "1. Penguen Ödülü"nü veriyor. 1. Penguen Ödülü'nün hikâyesi de şuradan geliyor: Girecekleri suda yırtıcı hayvan olup olmadığını bilmeyen penguenlerden birinin o riski alıp suya girmesi gerekmektedir. Pausch da işte o riski alıp suya giren ilk penguene gönderme yapmak için ödülün adını 1. Penguen koymuş. Bu hikâyeyi okuduğumda içimin ısındığımı hissettim ve içimden hepimize şu duayı etmek geldi:

        "Hata yapmayı suç, günah ve kusur olarak görmediğimiz, hata yapmanın öğrenmek için bir fırsat olduğunu kavradığımız, çocuklarımızı suya ilk atlayan penguen olmaları konusunda teşvik ettiğimiz, hata yaptığımızda kendimize sevgi ve şefkatle yaklaştığımız, hatalarımızla kendimizi sevdiğimiz ve hata yapmamanın sadece Yaradan'a mahsus olduğunu unutmadığımız bir yıl olsun 2013."