KALEMİN UCUNA DÖKÜLENLER

Her şey önce bir hayalle başladı. İlk başta anne babamın hayaliydim. Dünyaya geldim. Sonra kendim hayal kurmayı keşfettim ve kendime hayallerimden bir dünya yarattım...
08/08/2010

Terzi Kendi Söküğünü Dikebilir mi?

        Genellikle yeni çalışmaya başladığım danışanlarım ya da onların aileleri, DE/HB tanısı almış bir uzman olarak, kendi söküğümü dikip dikemediğimi çok merak ederler. Art niyetli olduğunu düşünmediğim, aksine çok haklı bulduğum bir meraktır bu. Asıl öğrenmek istedikleri, kendilerinin ya da çocuklarının yaşamlarını bir düzene sokma umudunun olup olmadığıdır.

        Genç erişkin danışanım kafasında yeni bir iş projesi ile gelmişti seansa. Her halinden projenin onu çok heyecanlandırdığı belliydi. Tek bir korkusu vardı, o da bu projesinin de diğer birçok projesi gibi tamamlanmadan rafa kaldırılması. Bu aslında DE/HB tanısı almış birçok kişinin yaşadığı bir sorundur. Kimi zaman kişinin hedefi gerçekçi olmayabilir, kimi zaman da aynı anda birkaç proje ile uğraştığı için vakit ve enerji bölünmesi yüzünden proje gümbürtüye gidebilir. Bazen de alınan en ufak bir olumsuz geri bildirim kişiyi projeden soğutabilir ya da kişi o kadar mükemmeliyetçidir ki kafasında yarattığı proje gerçek hayata birebir uygulanmadığı ya da uygulanamadığı zaman o projeyi gözünü kırpmadan çöpe atabilir.

        Rafa kaldırılmış proje başlarda kişinin canını biraz sıksa da bu çok da uzun sürmez çünkü o çoktan yeni bir projeye yelken açmış olur. Ama kişinin öz güveninin ve saygısının yerlerde süründüğü zamanlarda bu tamamlanmamış projeler mezarlarından hortlar ve “sen zaten hangi işini tamamlayabildin ki?” diye kişinin başının etini yer. Başkalarının ne düşündüğüne çok önem veren ve mükemmeliyetçi olan danışanım da aynen bu cümlelerle seans boyunca kendini suçladı. Kendimi ona “mükemmel diye bir şey yoktur,” “daha iyi, iyinin düşmanıdır” ve benzeri sözleri söylerken buldum. Ve bu sözler seans bittikten sonra benim zihnimde yankılanmaya devam etti. Ben hala ne olduğunu anlamaya çalışırken birden beynimde bir şimşek çaktı ve danışanımın anlattıklarının bana bir yerlerden tanıdık geldiğini fark ettim.

        Uzun bir süredir, büyük bir heyecanla bu sitenin hazırlanması için emek veriyorum, veriyoruz. Konu çok önemli bir konu, üstelik ergenlerde ve erişkinlerde DE/HB ile ilgili Türkçe kaynak sayısı çok az. Kısa süre içerisinde , “kes-yapıştır” mantığıyla bir site hazırlamayı da kendime yakıştıramıyorum. Bu yüzden de titizlendikçe titizleniyorum. Bunu yaparken de kendimi sürekli kusursuzun peşinde koşmamak için uyarıyorum. Yoksa bu sitenin ebedi billâh bitmeyeceğinin çok iyi farkındayım. “Farkındalık” önemlidir. Peki, yeterli midir? Kesinlikle hayır.

        On gün önce, siteyi hazırlamamda yardımcı olan Murat Bey'den teknik sebeplerden ötürü “olmazsa olmaz” dediğim bir şeyin gerçekleşemeyeceğini öğrendim. Tabii benim tüm hevesim kaçtı! Siteyi hazırlamaktan vazgeçmedim ama ağırdan almaya başladım, erteledim. Canımı neyin sıktığının farkındaydım ama yaşadığım hayal kırıklığı ve öfke sorunumla yüzleşmeme engel oluyordu- ta ki danışanımla yaptığım “o” seans sonrasına kadar. Ve o seans sonrasında “aynası işidir kişinin, söze bakılmaz” atasözünü kendime hatırlatarak siteyle ilgili çalışmalara kaldığım yerden devam etmeye başladım.

        “Sen bile bir uzman olarak böyle bir sorun yaşayabiliyorsan diğer DE/HB tanısı almış kişiler ne yapsın?” sorusu gelebilir bir kısmınızın aklına. Ve bu da terzi kendi söküğünü dikebilir mi sorusuyla bizi tekrardan karşı karşıya getirir. Bu sorunun cevabı; evet, terzi kendi söküğünü dikebilir, eğer çakma terzi değilse. Burada unutulmaması gereken terzinin de öncellikle bir insan olduğu ve herkes kadar onun da zaman zaman sorunlar yaşamasının normal olduğudur. Hiçbir zaman danışanlarıma “süper koçu”, “sorunsuz danışmanı” oynamadım. Aksine, gerekli olduğunu düşündüğüm yerlerde DE/HB kaynaklı yaşadığım sorunları ve bu sorunlara getirdiğim çözümleri onlarla paylaştım. Çünkü biliyorum ki DE/HB ömür boyu benim hayatımın bir parçası olacak. Ben ne kadar iç disiplinimi geliştirmiş, hayatımı organize etmeyi başarmış olsam da DE/HB biyolojik kökenli bir bozukluk olduğu için bana dönem dönem varlığını hatırlatacak. Yeniçağın inanışlarından “yeter ki iste; istedikten sonra her şeyi yapabilirsin. Evrene mesajı gönder, hayatında aradığın mutluluğa ve başarıya kavuş” un DE/HB'nin tedavisi için söz konusu olmadığının da bilincindeyim. Çünkü sadece isteyerek ve evrene mesajı göndererek beynimin ihtiyacı olan dopamin ve noradrenalini salgılayabilmem mümkün değil. İşin gerçek “sırrı”; bir sorunun olduğunu kabul etmek, Dikkat Eksikilği/Hiperaktivite Bozukluğu’nun ne olduğunu çok iyi öğrenmek, doktor uygun gördüyse ilaç kullanmak, sorunlarla yüzleşmek, sorumluluk almak, eyleme geçmek, çözüm odaklı olmak ve sonucunu düşünerek hareket etmektir. Kişi- ister uzman olsun ister danışan- bunları hayatında uygulamaya başladığı zaman yaşam kalitesi de yükselecektir.